Deniz'in Washington Günlüğü
Home
Posts RSS
Comments RSS
Edit
Dostum bir ağaç, bir kedi ve bir adam
11:01 PM - Posted by deniz -
0 comments
Gidenlerin ardından yazılmış bir yazı
Önce ağacım gitti. Bir gün eve geldiğimde Daniel, ”şu anda bu evde bir şey farklı, görüyor musun?” diye sordu. Sesinden tatsız bir şeyi öğrenmek üzere olduğum mesajını almıştım. Evin içinde etrafa bakıyordum, anlamadım. ”Balkon tarafında” der demez, korkuyla içim burkulurken ağaçtan bahsettiğini anladım. Kuşların yuva yaptığı, sincapların tırmandığı ve iki bahardır ne yazık ki çiçek açamamış olan ağacım gitmişti. Evimiz ormana bakıyor. Bir çok bir çok ağaçlar var. Ama o ağaç benim dostumdu. Güzelim bahar çiçeklerini açtığı, etrafa mis kokular saldığı, meyvalarını kuşlara, sincaplara sunduğu günleri olmuştu. Balkondan, dostumun geriye kalan kesilmiş bölüme bakakaldım. Arkasından gözyaşı dökmek ve yasını tutmaktan başka elimden birşey gelmedi.
Dün kedim öldü. ”Kedim” demek doğru değil. O benim kardeşimdi, dostumdu. Adı Nancy. Birkaç ay eski eşimde, birkaç ay ise Daniel ile bende kalıyordu son birkaç yıldır Nancy. Son olarak sıra Ümit’teydi. Ümit, Nancy’nin ne kadar zayıfladığından bahsediyordu telefonda. Geçtiğimiz salı veterinere götürdü. Gelen haber hiç iç açıcı değildi. Çekilen x-ray’de Nancy’nin kanser olduğu ve her nerede başladıysa, son olarak akciğere sıçradığı anlaşılıyordu. Uyutmayı teklif etmişler, Ümit kıyamamıştı. ”Evinde ölsün” istemişti. Perşembe akşamı ise kısa bir e-mail aldım ondan: ”Nancy’yi kaybettik”. 13 yaşındaydı.
Burada Nancy’yi ne kadar sevdiğimi, parlak tüylerini, güzel anıları anlatmaya kalksam sayfalarca yazarım. Evde pet besleyen ve bu ev hayvanlarıyla özel bir bağ kuran herkes, bir aile bireyini kaybetmiş derecede üzgün olduğumu anlayacaktır. Bugün, arkadaşım Elvan’ın da söylediği gibi, böyle acı bir şey yaşasanız da, hayat devam ediyor. Acı, sık sık yokluyor gün içinde ve her aklınıza geldiğinde de gözyaşı döküyorsunuz. Ama kalanlar, hayata devam ediyor.
”Acı zamanla geçer” deniliyor ya. Acı aslında hiç geçmiyor. Zamanla, durumu kabulleniyorsunuz. O varlığın artık orada olmadığını. Ölümü kabul ediyorsunuz. Birgün sıranın size de geleceğini bilerek. Ne zaman kaybettiğim insanları ansam, içim acıyla doluyor. Ölümün kötü birşey olduğuna inandığımdan değil. Tam tersine, ölüm bir kurtuluş. Ölüm bir dinlenme. Zor olan hayat. Bir daha Nancy’nin o dünya güzeli yeşil gözlerine bakamayacağım için acı ölüm. Bir daha Muzaffer dedemin kahkahasını duyamayacağım için acı ölüm. Ya da Zahide anneannemin bir orduyu besleyen, son derece lezzetli, sevgiyle hazırlanmış yemeklerini yiyemeyeceğim, onun sesini bir daha duyamayacağım için acı ölüm. Etrafınızdan birer birer, sevdiklerinizin eksildiğini bilmenin hüznü yüzünden acı ölüm. Birgün, başka yakınları da kaybetme olasılığıyla yüreğiniz burkulduğu için acı ölüm.
Bugün en çok, Nancy’nin gözlerini düşündüm. Kediler hep doğal bir meditasyon halindedir. Gözlerinden öyle bir güzellik akardı ki canımın içinin. Onun hep mükemmel olduğunu düşünmüşümdür. Bazen, ”keşke Nancy kadar mükemmel olabilseydim” diye yerindiğim bile olurdu. Bütün varlığıyla, kendisiyle, bütün evrenle uyum içindeydi Nancy. Her nereye giderse gitsin, hayatında her ne değişiklik olursa olsun hepsini büyük bir alçakgönüllülükle kabul eden, hemen uyum sağlayan, asla şımarmayan, hiç yakınmayan, hiçkimseye zararı olmayan bir kedicik. Onun için şu tanımı kullanacağım, ”graceful”. Üzerinden akan bir zarafet vardı.
Bazen uyandığımda, onu pur pur pur sesler çıkararak göğsümde yatarken bulurdum. Bazen, bir elini usulca yanağıma dokundururdu bu halde. Bazen yüzümü yaladığı olurdu, pütürlü diliyle. Elini yanağıma dokundurduğu zamanlarda, uyandığımda onun gözlerinde gördüğüm pür sevgi hiçbir şeyle ölçülür gibi değil. Hiç koşulsuz bir sevgiydi bu. Ben ne yaparsam yapayım kızmıyordu. Haberlere dalıp sabah mamasını tazelemeyi unuttuysam eğer, sessizce kanepede onun yatması için serilen kırmızı battaniyeye geri dönüyordu. Hiç mızıklanmadan. Yaptığımı utanarak farkedip hemen mamasını tazelediğimde, gurur yapmadan sakin sakin yerinden kalkıp gelip yiyordu. Son aylarda, benim meditasyon yastıklarında uyuklamayı seçmişti. Ben de, ”kedi uyuyor” diye savsaklamıştım meditasyon işini. Yastıksız yapılamaz ya! Kediciği bahane ettik.
Ne zaman ne zaman bu kadar hasta oldu Nancy’cik bilinmez. Bütün canlılar olarak o derece kırılganız ki. Bedenlerimiz, hastalıklara, ölüme açık. Ve biz, birbirimizin çektiği acıları anlamazlıktan geliyoruz. Gözardı ediyoruz. Biz ancak, birbirimizi kaybedince, ”ne kadar da güzel gözleri vardı” diye ölenin arkasından yakınıyoruz. Hepimizin hergün unuttuğu bir gerçek varken ortada.
Arkasından bir yakın dostumuzu, meslektaşımızı kaybettik. Washington’daki Yunanlı gazeteci dostum Lambros Papantoniou. 63 yaşında beyin kanamasından ölüverdi. Hiç yoktan. Şimdi inanmakta güçlük çekiyorum. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın günlük basın toplantılarına gittiğimde Lambros orada olmayacak mı yani? Bana, ”Deniz Deniz, hangi denizsin söyle bana, Akdeniz mi Karadeniz mi? Sana en iyisi Ege Denizi diyelim” demeyecek her gördüğünde. Heyecanla Türkiye’deki son politik gelişmelere ilişkin görüşlerini sıralayamayacak bir nefeste. Lambros’un basın toplantılarında sorduğu Türkiye’yi hedef alan, garip bir şekilde formüle edilmiş sorularına, hem gazeteciler, hem de ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yıllar boyunca değişen sözcüleri şaşar kalırdı. Kendi görüşlerine göre, birilerine ya Türkler’e ya Amerikalılar’a laf geçirirdi Lambros. Gazetecilik adabına da aykırı bir şekilde. Sözcüler tarafından defalarca uyarılmasına rağmen, bildiğini okumaktan şaşmazdı. Herkes hoşgörürdü.
Onu gördüğümde yüzüm aydınlanırdı. Eminim, Washington’da çok kişi, Lambros’un sorularıyla illallah diyen birçok Amerikalı yetkili de dahil olmak üzere, bu meslektaşımızın arkasından üzüldü, üzülüyor. Hepimiz biliyoruz ki, bu renkli karakteri olmadan, Washington aynı Washington olmayacak. Hiçbir ABD Dışişleri Bakanlığı basın toplantısı da aynı olmayacak. Sevgili Lambros, toprağın bol olsun. Umarım ruhun huzur bulur.
Newer Posts
Older Posts
Home
Subscribe To
Posts
Atom
Posts
All Comments
Atom
All Comments
Önceki Yazılar
►
2012
(1)
►
August
(1)
►
Aug 05
(1)
►
2011
(2)
►
October
(2)
►
Oct 17
(1)
►
Oct 12
(1)
►
2010
(6)
►
July
(1)
►
Jul 11
(1)
►
March
(2)
►
Mar 26
(1)
►
Mar 14
(1)
►
February
(2)
►
Feb 05
(1)
►
Feb 01
(1)
►
January
(1)
►
Jan 18
(1)
▼
2009
(25)
►
December
(2)
►
Dec 27
(1)
►
Dec 01
(1)
►
November
(1)
►
Nov 19
(1)
►
October
(3)
►
Oct 28
(1)
►
Oct 11
(1)
►
Oct 04
(1)
►
September
(1)
►
Sep 06
(1)
►
July
(2)
►
Jul 25
(1)
►
Jul 06
(1)
►
June
(2)
►
Jun 12
(1)
►
Jun 09
(1)
▼
May
(3)
▼
May 29
(1)
Dostum bir ağaç, bir kedi ve bir adam
►
May 27
(1)
►
May 23
(1)
►
April
(2)
►
Apr 29
(1)
►
Apr 18
(1)
►
March
(2)
►
Mar 26
(1)
►
Mar 07
(1)
►
February
(3)
►
Feb 22
(1)
►
Feb 14
(1)
►
Feb 03
(1)
►
January
(4)
►
Jan 28
(1)
►
Jan 15
(1)
►
Jan 10
(1)
►
Jan 03
(1)
►
2008
(14)
►
December
(4)
►
Dec 29
(1)
►
Dec 13
(1)
►
Dec 10
(1)
►
Dec 04
(1)
►
November
(7)
►
Nov 29
(1)
►
Nov 26
(1)
►
Nov 22
(1)
►
Nov 19
(1)
►
Nov 12
(1)
►
Nov 08
(1)
►
Nov 05
(1)
►
October
(2)
►
Oct 31
(1)
►
Oct 25
(1)
►
September
(1)
►
Sep 30
(1)
takip edenler
Göz attıklarım
sibelİNkalemi
6 years ago
Anne Rose Writes
6 years ago
elif ada
7 years ago
Hilal's Notes
7 years ago
Inspirational
8 years ago
goks
9 years ago
PuCCa GüNLüK
10 years ago
SÖZÜN BİTTİĞİ YER...
11 years ago
THE COOL ADVICE
15 years ago
HANDE ATAY ALAM
15 years ago
"Meral Erdoğan / İllüstrasyonlar"