Deniz'in Washington Günlüğü
Home
Posts RSS
Comments RSS
Edit
Meditasyona Gel
8:35 AM - Posted by deniz -
0 comments
Bu sabah 5′te uyandım. Daniel uykusunda konuşuyordu. Gök gürültüsü gibi bir kahkaha attı. Uyandıran da bu oldu beni. Bazen onun uykusunda konuştuğunu farketmeyip, ”ne dedin?” diye soruyorum, ne dediyse bir daha tekrarlıyor. ”Ne dedin?” diye sorduğumda, şöyle bir yanıt alıyorum mesela, ”(bu etlerden çok güzel barbekü olur) dedim”. Bu arada uyumaya da devam ediyor tabii. Geçenlerde, yine uyuduğunu farketmemiş ve ondan köşedeki kafeye kadar gidip yiyecek birşeyler almasını istemiştim. Şöyle bir karşılık aldım: ”You spoiled little brat!” (Seni küçük şımarık budala) diye çevirmek mümkün. Hiç beklemediğim bu cevap karşısında çok alınıp hüngür hüngür ağlamaya başladım. Birkaç saniye sonra Daniel, şaşkınlık ve panik içinde, ”Deniz ne oldu, neden ağlıyorsun?” diye sordu. İçimden, ”bir de soruyor!” dedim. Kafası karışan Daniel’ın ne olduğunu anlaması epey bir zamanını aldı. Onun, benimle değil de, uykusundaki bir karakterle konuştuğunu anlamam ve buna ikna olmam ise benim zamanımı aldı.
Aslında Daniel’ın uykusundaki ikili konuşmaları şu meyanda gerçekleşir: ”Abi bu et herkese yetecek mi?…..Tamam tamam ben barbeküyü hazırlarım merak etmeyin…..Oooo kasa kasa içecek var……”. Valla on konuşmasından sekizi böyle. Barbekünün, Avustralya’da hayatın önemli bir bölümünü oluşturduğunu biliyordum aslında ama rüyalara girecek kadar önemli olduğunun farkında değildim. Avustralyalılar’ın yaşadığı tek katlı güzel evlerin arka bahçelerinde her haftasonu muhakkak barbekü yapılır. Hatta muhtemelen hafta içinde gidilen iş, bu amaca hizmet etmektedir. Ve muhakkak arkadaşlar davet edilir. Ve o kadar sıcağa rağmen, akşamları aydınlatmak için ateş yakmak şarttır.
Beşte kalktım ya, aylardır ihmal ettiğim meditasyon yastıklarını bir tecrübe edeyim bakayım dedim. Yerleşmesi zor olmadı. Ormanı görecek şekilde oturdum. Sonra kafamdan geçen düşünceleri izlemeye başladım. O da ne, aynen şöyle bir şey çıktı: ”aboneyim aboneee, bileeeetleriii cebimdeee, ballı lokma tatlısıııı aman hadi hayırlısııı…”. Ben bu şarkının sözlerini bildiğimin bile farkında değildim. Nerden çıktı bu Yonca Evcimik şarkısı şimdi, sabahın beşinde? Ne yaptıysam şarkı geçmedi. Zaten mücadele etmemek lazım düşüncelerle. İçinden gelen bu.
Arkasından, aylardan sonra niye birden bire bu meditasyon yastıklarına oturuverdim diye düşündüm. Hikayesi şu. ”Sayın Obama ile ikimiz” Avrupa gezisine çıkmadan önce, İngiltere vizesi almak üzere New York’a gitmem gerekmişti. Vizemin çıkmasını beklerken, New York sokaklarında dolaşmaya pek halimin olmadığı yorgun bir günümde olduğumdan, Beşinci Cadde’deki bir kitapçıya kapağı attım. Oradan şu kitabı aldım: ”Eat Sleep Sit. My year at Japan’s most rigorous Zen Temple”. Yazarı Kaoru Nonomura. Japonya’da otuz yaşlarında bir adamın, ülkenin en zorlu Zen tapınağında rahiplik eğitimi görmek için geçirdiği bir yılı anlatıyor kitap. Ailesini, kızarkadaşını, işini bırakıp böyle bir adım atıyor Nonomura. Hayatına bir anlam, bir gerçeklik katabilmek için arayışa düşüyor.
Size de böyle olur mu bilmiyorum, dün bitirdim ben bu kitabı ve yazarı Kaoru Nonomura’ya karşı içimde çok büyük bir sıcaklık, sevgi hissediyorum. Bunları yazarken, kafası traşlı bir Budist rahibin arkasını dönmüş otururken siyah beyaz resmiyle görüldüğü bir kapağı olan kitap da yanıbaşımda duruyor. Dünyanın öbür ucundaki bu ince insanla yazıları aracılığıyla tanışmak benim kıvancımdır.
Zen tapınağı deyince aklınızda nasıl bir görüntü canlanıyor? ”Kel kafalı rahipler, huzur, barış dolu bir ortam, herkesin herkese incelikle davrandığı bir yer” derdim ben. Hiç gitmedim ama gitsem, saatlerce, günlerce bir meditasyon yastığında oturmayı, huzur bulmayı beklerdim. Bu kitabı okurken küçük dilimi yutacaktım. Kıdemli rahipler, yeni gelenleri, sudan bahanelerle evire çevire dövüyordu. En zorlu askeri eğitimde karşınıza çıkabilecek türde bir yaklaşım. Genç rahipler hep korkuyor, geceleri ağlıyor, verilen çok az yemek ve uykuyla idare etmeye çalışıyorlardı. Hayatları, aşırı monoton günlerin birbirine eklenmesinden oluşuyordu. Ama bütün bunların sizi götürdüğü bir yer vardı. En sonunda herşey yerli yerine oturuyordu. Tapınakta yepyeni bir isim verilen ve adı ”Rosan” olan yazarın ortaya koyduğu ana fikir beni etkiledi. Hayatta kendimizi hangi koşullar, hangi rol içinde bulursak bulalım bunu kabul etmek ve içinde bulunduğumuz koşullardan en iyisini yaratmak. Bugünlerde bu mesajı her yerden alıyorum. Modern dünyanın insanı Rosan, tapınakta kendisini içinde bulduğu koşulları kabullenmese, bu deneyimden hiçbir şey alamayacaktı.
Aynı mesajı, şurada da buldum. Outside dergisinin bu ayki sayısı, yapılabilecek 50 en iyi işten bahsediyor. Dergide, Discovery Channel’da Mike Rowe diye bir adamın, Amerika’nın en pis işleriyle ilgili programı da anlatılıyor. Ne yazık ki ben bu programı hiç izlemedim. Ama ilk fırsatta izleyeceğim. Dergideki makalede Rowe’un izlediği kariyer ve söyledikleri çok çarpıcı. Şöyle diyor Rowe: ”Birisine verebileceğiniz en kötü tavsiye (Tutkularının peşinden git) olacaktır. Ben tutkularımı takip etseydim bugün asla burada olamayacaktım!”. Ve Rowe, bulunduğu yerden çok mutlu görünüyor. İşçi sınıfının en popüler karakterlerinden biri. En pis işleri yapan insanların arasında hep. Ve bu insanların hayatlarına televizyon ekranından ışık tutulurken, kimsenin bu yağlı, kirli, paslı, tehlikeli işlere başta talip olmadığını ancak kendini bu koşullarda bulunca elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığını ve sonunda da asıl amaç olan geçimin sağlandığını görüyorsunuz.
Yine benzer bir mesajı, dün birkez daha elime aldığım ”Everyday Tao” adlı kitaptan alıyorum. Belli bir duruma uyum sağlamakla ilgili bir bölüm var. Tesadüf, kalemim burada kitabın arasında kalmış. Yeniden okuyorum: ”Tao’yu izlemenin temeli, kabul etmeyi bilmektir. Doğuya gitmek istiyorsan, ancak Tao senin batıya gitmeni istiyorsa, batıya gitmelisin. On tane şey başarmak istiyorsan, ancak koşullar senin sadece dokuz tane başarmana izin veriyorsa, o zaman bunu kabul et. Yapmak istediğinle ilgili zorluklarla karşılaşırsan, kendine nasıl uyum sağlayabileceğini sormalısın. Bazen zorlukların üstesinden gelebilirsin. Bazen de zorlukların çevresinden dolaşman gerekebilir……..Kişi hiçbir zaman aşırı gurur yüzünden, duruma uyum sağlamayı reddetmemeli. Eğer bazı şeylerin, senin istediğin yolda gitmediğini görüyorsan, hemen uyum sağla. Bunu sorunsuz ve zamanlı bir şekilde gerçekleştirerek, olayların akışını bozmaktan kaçınmış olursun. İşte buna Tao denir”. Aslında, bizim kültürümüzün hiç de yabancısı olmadığı bir yaklaşım bu.
Şimdi Tao’yu anlaması ve anlatması çok kolay bir şey değil. Lao Tzu mesela, anlatmak istememiş Tao’nun ne olduğunu. Muhafızlar zorladıkları için birşeyler çiziktirmiş. Mealen diyor ki Lao Tzu, ”şimdi ben akım diyeceğim, siz anlayacaksınız bokum. Sonra işin içinden çıkamayacaksınız”. Zaten bu doğulu egzantrik adamlar hep böyle değil mi? Beni biraz hasta ediyor. Neymiş, şimdi yanlış anlarmışız. Sen bir de bakalım, belki anlarız.
Neyse bu duygularla bu sabaha karşı 5′te oturduğum meditasyon yastıklarından, takriben beş dakika sonra kalktım. Bilgisayarın başına oturup bu yazıyı yazdım. Ne yani, işim gücüm yok, sabahın bu saatinde, kafamın içinde çalıp duran Yonca Evcimik şarkısını dinlememi beklemiyorsunuz herhalde.
Newer Posts
Older Posts
Home
Subscribe To
Posts
Atom
Posts
All Comments
Atom
All Comments
Önceki Yazılar
►
2012
(1)
►
August
(1)
►
Aug 05
(1)
►
2011
(2)
►
October
(2)
►
Oct 17
(1)
►
Oct 12
(1)
►
2010
(6)
►
July
(1)
►
Jul 11
(1)
►
March
(2)
►
Mar 26
(1)
►
Mar 14
(1)
►
February
(2)
►
Feb 05
(1)
►
Feb 01
(1)
►
January
(1)
►
Jan 18
(1)
▼
2009
(25)
►
December
(2)
►
Dec 27
(1)
►
Dec 01
(1)
►
November
(1)
►
Nov 19
(1)
►
October
(3)
►
Oct 28
(1)
►
Oct 11
(1)
►
Oct 04
(1)
►
September
(1)
►
Sep 06
(1)
►
July
(2)
►
Jul 25
(1)
►
Jul 06
(1)
►
June
(2)
►
Jun 12
(1)
►
Jun 09
(1)
►
May
(3)
►
May 29
(1)
►
May 27
(1)
►
May 23
(1)
▼
April
(2)
▼
Apr 29
(1)
Meditasyona Gel
►
Apr 18
(1)
►
March
(2)
►
Mar 26
(1)
►
Mar 07
(1)
►
February
(3)
►
Feb 22
(1)
►
Feb 14
(1)
►
Feb 03
(1)
►
January
(4)
►
Jan 28
(1)
►
Jan 15
(1)
►
Jan 10
(1)
►
Jan 03
(1)
►
2008
(14)
►
December
(4)
►
Dec 29
(1)
►
Dec 13
(1)
►
Dec 10
(1)
►
Dec 04
(1)
►
November
(7)
►
Nov 29
(1)
►
Nov 26
(1)
►
Nov 22
(1)
►
Nov 19
(1)
►
Nov 12
(1)
►
Nov 08
(1)
►
Nov 05
(1)
►
October
(2)
►
Oct 31
(1)
►
Oct 25
(1)
►
September
(1)
►
Sep 30
(1)
takip edenler
Göz attıklarım
sibelİNkalemi
6 years ago
Anne Rose Writes
6 years ago
elif ada
7 years ago
Hilal's Notes
7 years ago
Inspirational
8 years ago
goks
9 years ago
PuCCa GüNLüK
10 years ago
SÖZÜN BİTTİĞİ YER...
11 years ago
THE COOL ADVICE
15 years ago
HANDE ATAY ALAM
15 years ago
"Meral Erdoğan / İllüstrasyonlar"