Dikkat Dikkat: Star Trek (Uzay Yolu) filmini daha görmemiş olup da görmeyi planlayan ve okudukları bir yazıda filmde neler olup bittiğiyle ilgili bilgilerle karşılaşınca suratı mosmor olup bozulan okurcular, önce filmi izlesin ondan sonra aşağıdaki yazıyı okusun diyorum. ”Yok bana bişey olmaz, ben Türküm” diyenler devam etsin, okusun. Benden söylemesi.
Cuma gecesi Daniel ile meşhur Star Trek (Uzay Yolu) filmine gittik. ”Beam me up Scottie” (Işınla beni Scottie) nostaljik kısımları, etkileyici efektler ve adamım Spak dışında şöyle diyorum: Keşke biraz daha diyaloglar ve casting üzerinde çalışsaydınız abi. O ne yumuşacık Hollywood Star Trek’i öyle!Uzay Yolu, kendimi bilip televizyon seyretmeye başladığım günlerden beri favori televizyon dizimdi. Korkutucu sahnelerde kapının arkasına saklanıp göz ucuyla seyrettiğimi hatırlıyorum. O uzaylı korkunç yaratıklar bir şekilde televizyonun içinden çıkıp gelirlerse, önlerindeki ilk iki kişiye (anneylen baba) saldırırken ben kapıdan hemen sıvışabilirdim! Kalbim gümbür gümbür atardı izlerken. Nasıl nasıl kurtulacaklar bu hengameden, koskoca uzayın ortasında, diye endişe ederdim. Spak benim adamımdı, Kaptan Körk halt etmişti yanında. Zaten Kaptan Körk’e niye üzerine dar gelen bir tişört giydirdiklerini hiç anlamamışımdır. Adamcağızın love handle’ları (göbeğin iki yanındaki yağlar) bütün dünyanın seyrine sunulmuştu öylece. O zaman iks larc tişört çıkmamıştı belki de.Uzay Yolu’nun binbir tane yeni versiyonu dizi çektiler, başka başka artistlerle. O dizinin saflığı olmadığı için tutmadı hiç. Filme büyük umutlarla gittim. Sinema zevkine güvendiğim arkadaşlarımdan iyi şeyler duymuştum. Yarım saat içinde karar verip bizim mahalle sinemasının yolunu tuttuk. Bir orta boy patlamış mısır ve M’nM alıp oturduk. Yerimiz süper, koltukları geniş klab sinemadayız. Güzel de başladı. Hah dedim hatta en başında, şimdi ben bu filme aşık olup üç kere daha gelirim muhtemelen. Sonra esas çocuk çıktı meydane. Sayın Star Trek yapımcıları ve casting servisi, size sesleniyorum, olmuş mu o çocuk oraya şimdi? 20’sinden yeni gün almaya başlamış, teenage yıllarını daha üç gün önce geride bırakmış ukala mı ukala bir oğlan. Tamam eli yüzü düzgün ama yeter mi o kadarı Kaptan Körk’ün kaptan köşkünü doldurmaya?Çocukta bir şımarıklık, aklınız durur. Akademiyi bitirme sınavına giriyor, kaptan koltuğuna oturmuş, elinde bir elma! Emirler verirken, atmış bacak bacak üstüne, hatır hutur elma yiyor. Yahu sınava girmişsin, bütün konsey üyeleri seni izliyor, bu ne şımarıklık allasen? Yok yetmedi, esas oğlan kuralları değiştirdi sınav sırasında. Çok akıllı ya, sınavın başarısızlıkla sonuçlanacak şekilde dizayn edildiğini hemen kavramış da ondan öyle yapmışmış. Adamım Spak hemen konseyde çıkıp duruma itiraz etti. Sınav, ölüm korkusu karşısında nasıl davrandığını ölçmek için tasarlanmıştı. Sınavın kurallarını değiştirerek bizim oğlan hile yapmıştı. Bu yüzden mezun edilmemesi gerekiyordu. Tamamen katılıyorum.Ama tam o sırada bir saldırı olmasın mı? Esas oğlanın, hemen dizinin başında kötü adamlar tarafından öldürülen Kaptan babasına saldıran kötü adamlar bu kez yine piyasadaydı. Esas oğlanın babası, kaptan rolünü çok daha dolduruyordu bana sorarsanız. Hemen de filmin başında ölüverdi.Şimdi saldırı oldu, herkes USS Entırprays gemisine bindi, kötü adamlara karşı saldırıya geçecekler. Aa bi bakıyorsunuz, koskoca USS Entırprays’ı, ”Harold and Kumar” filmindeki Asyalı karakter Harold kullanıyor. Hadi onu bırakın, Harold gemiyi yerinden kaldıramıyor. Kaptan diyor, ”el frenini kaldırdın mı?”. Sonra başka birisi bişey daha diyor, bilmemne düğmesine de bastın mı? ”AAAAA” diyor Harold. ”Tabii yaa, nasıl unuttum!”. Başka adam mı kalmamış koca uzay gemisini hareket ettirmek için de, okuldan yeni mezun adamı oraya oturttunuz? Daha gemiyi kaldırmayı bilmiyor.Onu bırakın, hemen herkes acemi gemide. Bir kaptan var işi bilen, bir de Spak. O kadar! Bi tane de 17 yaşında olduğunu söyledikleri Rus bir oğlan var. Bu oğlanı biliyoruz tabii esasen Amerikalı ama filmde sahte bir Rus aksanıyla konuşuyor. Her ne hikmetse, önemli konularda duyuruları da, ancak yarısını anlayabildiğiniz Rus aksanıyla bu oğlan yapıyor bütün gemi personeline. Yani USS Entırprays bu gidişle başarısızlığa mahkum abi. Benden söylemesi.Filmde bir güzellik olsun diye, Uhura var tabii. O da haklı yere, esas oğlana hiç bakmıyor bile ve doğrudan Spak’a aşık oluyor. Ben olsam, ben de öyle yapardım. Spak gibi karizmatik bir karakter var mı yani o gemide, yok!Gelelim kötü adam Nero’ya. Çok gelişmiş silah teknolojisiyle donanmış, bizim USS Entırprays’ın 20 katı büyüklükte bir geminin kaptanı kendisi. Bir ”kırmızı madde” var ki elinde, gezegenleri patlatıp kara deliğe dönüştürüyor. O kadar olur yani. Yok böyle bir teknoloji kimsenin elinde. Peki naapıyor bizim Nero, esas oğlanla karşılaşınca? Silahını bir kenara bırakıyor güzelce, saatini çıkarıyor, ceketini yardımcısına tutturuyor, gömleğin kollarını sıvayıp girişiyor bizimkine. Ben içimden, ”hah vur vur, eline sağlık! Gözünü de patlat” diyorum ama bir taraftan da düşünüyorum, ”ya kardeşim vur şu silahla da temizlensin şu pislik esas oğlan!”. Niyeyse yanaşmıyor Nero buna. Hadi o neyse de, kenarda elinde silahla bekleyen Nero’nun muhafızına ne demeli? O da çıkarıp vurmuyor esas oğlanı. Hollywood filmi tabii, bekliyoruz esas oğlan bir numara yapıyor ve öldürüveriyor muhafızı.Bir noktada Spak, geminin kaptanı ele geçirilince kaptan köşküne oturuyor. Esas oğlan tutturuyor ”yok yanlış yoldasın Spak, gel etme” falan filan. Spak dinlemeyince de resmen üstüne saldırıyor. Hiç otorite diye bir anlayış yok adamda. Gayet haklı yere Spak bunu bir gezegene ışınlıyor. Göre göre ne görüyoruz? Tam bir canavardan kurtulmuş ikincisinden kaçarken, ”hah bu sefer işi bitti” diye sevindiğimiz esas oğlanı, yine bizim Spak kurtarmasın mı! Üstelik bu Spak, yaşlı bir Spak. Gelecekten geliyor. Sonra da, bizim esas oğlana verdiği öğüde bakın Spak’ın: ”Gemiye geri dön, genç Spak’ın komutayı bırakmasını sağla. Kazanmamız için, senin Kaptan olman lazım!” Haydaaaa. Yaşlı Spak resmen bunamış. Esas oğlan, aynen yaşlı Spak’ın dediğini yapıyor. Kaptan köşküne bir havalarla oturup bacak bacak üstüne atıyor. Sonra da işte tabii hepsi kurtuluyor. Nasıl oluyorsa, yaşlı Spak ile genç Spak karşılaşıyorlar. Hatta böyle iki dakka muhabbet bile yapıyorlar. Hani aynı anda iki yerde olunamazlık ilkesine ne oldu?Filmde böyle bir arkadaşlık, bir sadakat, ”ben yaptım oldu” türünde kendini temize çıkaran hileler ama kendisinin etik olduğunu iddia eden, yukardan bakan bir tutum, sahte sahte konuşmalar. Üç saate yakın da sürüyor. Bir ara çıktım gittim patlamış mısırımı tazeledim. Bir paket de Junior Mints aldım ki sıkılmayayım. Çıkışta Daniel’a ne düşündüğünü sordum. Benim ne düşündüğüm belliydi. Yer yer Daniel’a dönüp, işte bu arkadaşlık teması falan falan işlenirken, parmağımı ağzıma götürüp kusuyormuş gibi işaret ederek, film hakkındaki düşüncemi belli etmiştim. Çıkınca da, ”şu filmin iyi bir edit edilmesi gerekiyormuş. Diyaloglarda sıkı bir rötuş ve esas oğlanı başkasının oynamasıyla çok şahane bir yapım olabilirmiş” dedim. Daniel’a sordum nasıl bulduğunu, ”a bit gay” dedi. Kocamdan da böyle bir yorum beklerdim zaten.Şimdi, içinde Arnold’un olmadığı (adam malum California valisi, milyon dolar versen gelemez, işi var) bir Terminatör filmini izleyip izlememe konusunda kararsızlık yaşıyoruz. Daha Transformers-2 filmine gideceğiz. Birincisini Melbourne’da izlemiştik. Daha doğrusu Daniel izlemişti, ben horlayarak, başım düşe düşe, o gürültüde uyumuştum. Malum, Amerika’dan tee Avustralya’ya gitmek 36 saat falan sürüyor, yol yorgunluğu ve saat farkına alışmak da günler alıyor.Şimdi çıkmam lazım, Yeldayla buluşcaz. Hepinize iyi günner.